15 Ocak 2011 Cumartesi

Kariyer sitelerinin kullanımı

Kariyer sitelerinde size sunulan formlar vasıtasıyla cv'nizi oluşturun. Genelde az, öz ve gerekli bilgiler vermeye çalışın. Örneğin adres bilgisi verirken semt olarak göztepe'de oturduğunuzu belirtebilirsiniz lakin hangi sokakta, hangi apartmanda, kaç numarada ikamet ettiğinizin işverenin ilgisini çok çekeceğini zannetmiyorum. Hatta bu bilgiler sizin için özel olması gerektiğinden verilmemesi taraftarıyım.

Yine benzer örneklerden gidersek lise bilgisinin girilmesinde fayda görmekteyim ama ilkokulunuzu yazmanızın sizin bu pozisyon için uygun olacağınıza dair bir fikir oluşturacağını zannetmiyorum.

15 sene tecrübeli bir çalışan için çalıştığı işyerleri, pozisyonlar ve pozisyon tanımları çok önemlidir ama bu kişinin üniversite stajlarını nerede yaptığının pek fazla önemi yoktur.

Bunun gibi onlarca örnek verebiliriz aslında. İşte burada tercih tamamen sizindir. İşverene kendinizle ilgili nasıl bir mesaj vermek istiyorsunuz, çalışmak istediğiniz pozisyonlarda hangi özelliklerinizi ortaya çıkarmanız sizin lehinize olabilir?
Kariyerini sales engineer(satış mühendisi) pozisyonu gibi satış pozisyonlarında değerlendirmek isteyen bir mühendis için üniversite yaşantısı boyunca görev aldığı kulüpler ve organizasyonlar, sürücü belgesi gibi bilgiler ekstra puanlar olarak görünebilir. Bir software engineer(yazılım mühendisi) için ise üniversite yaşamı boyunca tamamladığı projeler ve detayları, freelance yaptığınız işler daha önemli olabilir.

Aslında tam bu noktada kişinin ne istediğini bilmesi ve buna göre pozisyonlara buna göre cv'lerle başvurması daha uygun olabilir. Eğer farklı pozisyonlar düşünüyor ve karar veremiyorsanız da üzülmeyin, bunun da çözümü var. Birkaç farklı cv oluşturursunuz: Satış Cv, Yazılım mühendisi Cv, Sistem mühendisi Cv, Proje mühendisi Cv, Şantiye Cv, Yönetici Adayı Cv, vs..

Oluşturduğunuz cv'deki bir kelime ya da bir özellik bazen sizin öne çıkmanıza, bazen de geride kalmanıza neden olabilir. Şöyle ki bu sitelerin bir çoğunda işveren ilanı verir ve belli bir süre bu ilan yayında kalır. Yayınlanan ilana uygun olduğunu düşenen adaylar bu ­siteler vasıtasıyla başvurularını yaparlar.

Daha sonra işveren bu sitelerin işveren girişi kısmı vasıtasıyla sisteme girer, başvuruları kontrol eder. Örneğin Sales Engineer pozisyonu olduğunu ve 2 kişinin alınacağını varsayalım. 1 hafta kadar ilanın kariyer sitesinde yayınlandığını varsayalım. Pozisyona 150 kişi başvuru yapsın.(Emin olun bazı ilanlara bunun birkaçı daha başvuru olabiliyor. Ülkemizdeki mükemmel(!) insan kaynakları planlamasına, üniversite yapılanmasına, nüfus planlamasına ve teğet geçen krizlere teşekkür ediyoruz tabi ki!) Kariyer sitelerinde işverenin kendi önceliklerine göre başvurular arasında bir değerlendirme sistemi yapabiliyor. Şöyle ki, 100 üzerinden puanlama olsun. Ehliyeti olanlar 20 puan, olmayanlar 0 puan. Askerliğini yapmış olanlar 30 puan, tecili olanlar 15 puan, yapmamış olanlar 0 puan. Herhangi bir yabancı dili iyi şekilde bilenler 15 puan, bir yabancı dili orta olanlar 10 puan, diğerleri 0 puan. 1-2 sene deneyim için 25 puan, 0-1 sene deneyim 15 paun, 2 seneden fazla satış deneyimi için 35 puan. Mba masterı yapmış olanlar için ekstra 10 puan.

Bu kriterleri koymak tamamen işverenin filtrelemek için koyduğu kendi kıstaslarına kalmış. Örneğin ehliyeti olan, askerliğini yapmış, bir yabancı dili iyi bilen 1 sene deneyimli adayımızın puanı 80 olurken, ehliyeti olan, askerliği tecilli, iki yabancı dili iyi şekilde bilen, deneyimsiz, mba masterı yapmış adayın skoru 75 de kalır ve iş görüşmesine çağrılmayabilir. Oysa bu adayımız askerliğini yapmış olsaydı skoru 90 olacaktı ve görüşmeye çağrılacaktı. İşte halen devam eden bir önyargı halinde orta yaşlı insanların "önce askerlik" diye saplantılı bir şekilde tutturmasının sebebi biraz da bu yüzden. Onlar bile biliyor bu skorlama sistemini ama bize anlatmıyor :)

Bu filtreleme sistemi kullanarak bir yazılım mühendisi için bir programlama dilini, bir işletim sistemini kullanmayı bilip bilmemesi, bir inşaat mühendisinin hangi çizim programını kaç senedir kullandığı, bir iş güvenliği mühendisinin hangi kalite yönetim sistemlerini bildiği, bir gıda mühendisinin hangi üniversiteden mezun olduğu, bir muhasebecinin hangi muhasebe programlarında tecrübesi olduğu gibi onlarca şey skorlanabiliyor. Hatta şunu da belirteyim, sadece bir keyword'den(sözcük) yararlanan işverenler sandığınızdan çok daha fazla.

İş aramak, doğru işi doğru şirkette bulmak gerçekten uzun ve meşakkatli bir süreç. Ancak bir sabır, biraz taktik, biraz da şansla herkes(kendi potansiyeli çerçevesinde) istediği işe kavuşabilir. Hem unutmayın: Herkes hayatında en az bir defa 1. olmuştur, bu demektir ki bir kere daha olacaktır, neden olmasındır!

10 Ocak 2011 Pazartesi

İş aramak

Üniversiteyi bitirdirniz, erkekseniz belki askerlik hizmetinizi yaptınız geldiniz. Babanızın size bıraktığı bir işyeri, aile şirketi yoksa kamuda veya özel sektörde bir iş bulmak suretiyle para kazanmak durumundasınız. Kurtlar sofrasına adım atmak üzeresiniz. Hoşgeldiniz diyelim gözünüz korkmasın :)

İş bulmak için halen ülkemizde geçerli güzide yöntemlerden biri amca, dayı, eş, dost, tanıdık vasıtasıyla yani referanslarla bir yerlere cv göndermektir. İş bulanların veya arayanların büyük kısmı halen bu çok profosyonel(!) yöntemi kullanmaya devam etmektedir.

Bir sonuç çıkar veya çıkmaz aslolan bizim bireysel olarak da aramaya devam etmemizdir. Bunun için gözlerimizi dört açmak, teknolojinin nimetlerinden faydalanmak gerekir.

Gazetelerin iş ilanları eski popülerliğini yitirse de, İşte kariyer, hürriyet İK, haber türk kariyer.. gibi pazar günü eklerinde halen güzel ilanlar çıkabilmektedir.

Asıl geçerlilik kazanan yöntem ise internette yayın yapan kariyer sitelerinden faydalanmaktadır. Kariyer.net, yenibiris.com, secretcv.com gibi siteler en fazla ilan yayınlanan ve en fazla personel alımının yapıldığı sitelerdir.

11 Kasım 2009 Çarşamba



Europudding – İspanyol Pansiyonu - L'auberge espagnole

Kahramanımız Xavier ekonomi okumak için Erasmus programıyla Fransa’dan İspanya’ya gidiyor. Belli bir süre için yurtdışında okuyanlar için tanıdık bir hikaye. Giderken sevgilisini Fransa’da bırakması, Barcelona’ya ilk gittiğinde uçakta tanıştığı bir Fransız çiftten yardım alması, Barcelona’ya ilk ayak bastığında kendisini sudan çıkmış balık gibi hissetmesi filmin verdiği ilk mesajlar.

Birkaç ay İspanyolca çalışıp gittiği Barcelonadaki üniversitesinde hocaların dersleri İspanyolca yerine Katalanca anlatması, ev problemi yaşaması Xavier’i ilk başlarda zorluyor. Daha sonra 4-5 kişinin Avrupa Birliği gibi yaşadığı bir dairede(İspanyol, Alman, İngiliz, Danimarkalı, etc.) kendine yer buluyor.

Film Erasmus’un doğası gereği insanların yaşadığı zorlukları, kültürel farklılıkları, önyargıları gösteriyor. Aynı dairede yaşayan ama birbirine uzak insanları gösteriyor. Farklı kültürlerin de eskisiyle insanların birbirilerinin davranışlarıyla ilgili anlam arayışlarını, sorgulayışlarını ve bazen çözümsüz kalışlarını gösteriyor. Ama ayrımcılıkla, ırkçılıkla ilgili güzel mesajlar veriyor.

Film telefon konuşmalarıyla, mektuplarla Xavier’in uzaktaki sevgilisiyle ilişkisini de anlatıyor. Yaşadığı problemleri, kavgaları, uzakta olmanın getirdiği psikolojiyi iyi bir şekilde gösteriyor. Film aslında çok eski değil 2002 yapımı. Buna rağmen mail, messenger gibi teknolojik nimetlerden sevgililerin faydalanmaması ilginç bir durum.

Erasmus sonunda kahramanımızın Barcelona’dan ayrılması, arkadaşlarıyla ve yaşadığı şehirle vedalaşması, Paris’e döndüğünde hala Barcelona’yı özlemesi, döndükten sonra sevgilisiyle ilişkisinin durumu filmin güzel anlattığı kısımlardan.

Birçok konuyu iyi işlenmiş olmasına rağmen filmin bazı olayları bütün yanlarıyla anlatamaması, belki bir Fransız-azıcık da İspanyol- gözüyle işlemesi bazı şeylerin eksik kaldığı hissini izleyiciye veriyor. Film 120 dakika. Genelde normal bir tempoda gidiyor ama zaman zaman da duraksıyor sanki. Ben bu sürede daha doyurucu bir film olabileceğini düşündüm. Başyapıt olmasa da çok güzel sahneler de var, izlenmesinde fayda var.

English Translation

Xavier is going from France to Spain to study Economics. This is a well known story who goes abroad to study for some time. He has to leave his darling when he is going to Spain, and when he arrives to Barcelona he feels like a fish out of the sea when he arrived to Barcelona. These are the first messages of the film.

We learn that he had studied spanish for couple months before going to Barcelona. But the instructors speaks catalan in the courses at the university. Also he has some problems about accomadation. All these makes some pressure on Xavier on his first days. Later he finds a place for himself in an apartment like a European Union, everyone is from another country. Spanish, German, English, Danish, etc..

Film shows the troubles such as cultural differences and prejudices that people lived in Erasmus. People lives in the same apartment but sometimes they are so far from each other. By the effect of different cultures, people do not understand exactly each others’ behaviours and they are trying to search the meaning of each others’. However sometimes they feel themselves unsolvable. But it gives good messages about discrimination and racism.

The film includes the relation which goes on by phone conversations and letters between Xavier and his darling İSİM in France. It shows well about their troubles in this relation, their fights and the phsycology of someone who is far away his darlings. Film is not so old, it is made in 2002. But it is interesting that darlings do not communicate by mail or by Messenger.

At the end of the erasmus, our hero leaves from Barcelona, he says goodbye to his friends and the city that he has lived, Barcelona. After he returns to Paris, he misses Barcelona so much. The condition of the relation with his darling starts to be quite different anymore. These are the well processed parts of the film.

Although most of the things are well processed in this film, someparts of the film are not well explained with all details. These parts seems to being told from a French vision or a little Spanish vision. So people who watch this film, may think that someparts are missing or incomplete. The film is 120 minutes. It is in a normal speed but sometimes it seems quite slower. I think the film could be more satisfying in this duration. The film is not a masterpiece, but there are pretty scenes. So it is still adviced to watch this film.

7 Kasım 2009 Cumartesi

Los cronocrímenes - Time Crimes



Hector zamanda yolculuk yapan ve ters giden olayları düzeltmeye çalışan bir karakter. Zamanda geri gitmeye çalışması ve kendi yansımasını görmesi gibi durumlar Back to the future/Geleceğe Dönüş filmini hatırlatıyor. Filmi izlerken Geleceğe dönüşteki beyaz saçlı profesörün bir yerlerden fırlayıp ortaya çıkabileceğini bile düşündüm.

Zamanda yolculuk yapma konusu çok ilginç bir konu olmakla beraber geriye doğru gidilmesi Memonto’yu da hatırlatıyor. Ortaya çıkan karışık durumlar bazen bir David Lynch havası da yaşatıyor. Sürekli bir karakterin zamanda yolculuk etmesi zincirleme olarak aynı olayları yaşatacak gibi geliyor. Demek istediğim Hector kendini kurtarmaya çalışıyor, fakat diğer kendisi(2.Hector) sonuçta aynı olayları yaşıyor, ya da yaşayacak gibi geliyor. Evet bu filmi izlerken nedense sinema tarihi bir film şeridi aklımdan geçti, itiraf ediyorum. Bilinçaltı ve hayalgücü...

Film 90 dakika civarında, çok uzun değil. Yalın ve güzel işlenmiş. Filmin birçok yeri –son 10, 15 dakikalık kısmı hariç- gerçekten sürekliyici ve “oha oha noluyoruz lan” dedirten cinsten.

Hector’un geçmişe gidip yaşadıklarını tekrardan gözlemlemesi, insanın kendisine dışarıdan bakması, kendisiyle mücadeleye girmesi yani özbenliğiyle mücadelesi gibi de görünüyor. Bu ise daha etkileyici, karmaşık, ilgi çekici ve gergin bir film izlememizi sağlıyor.

Los Cronocrimenes Rec’den sonra izlediğim başka bir İspanyol gerilim/korku filmi olduğu için İspanyol sinemasına olan sevgimizi ve ilgimizi arttırıyor. Afferin çocuklar diyor, izlemeye devam ediyoruz.




English Translation

Hector is a character who is travelling in the time, he is trying to fix the happenings that goes in a wrong way also. Situations such as going back in the time and seeing himself in the past remembers us “Back to the future”. While I was watching this film, I even thought that white-haired professor could appear suddenly in any scene.

Travellig in the time is a very interesting subject, however playing from end to start point remembers us another film, Memento. Sometimes complicated conditions make such a feeling that you are watching a David Lynch film. Continuous travelling of one character in the time seems to be continous connected events. I mean Hector is trying to save himself, but hector the second lives the same happenings as a result, or seems to be like that. I don’t know why but while I was watching this film, the history of cinema flashed in front of my eyes. Maybe subconsciousness and imigination..

The film is nearly 90 minutes, it is not so long. It is simple and well processed. Most of the film-except last 10, 15 minutes- is so gripping and make you say “oh fuck, what’s gonna happen”.

Seeing again what he had lived while he is travelling in the time, looking himself from outside looks like that he is fighting himself. And this provides us to watch a more impressive, complicated, interesting and thriller film.

Los cronocrimenes/Time criminals is an another spanish thriller film after I watched the Rec. So my love and my interest in spanish films have been increasing. I would like to say WELL DONE and I will be going on following spanish cinema.

29 Kasım 2008 Cumartesi

Cieszyn



Ciezyn Polonya'nın Silesian bölgesinde, Çek cumhuriyeti sınırında bir şehir. Nüfusunun 36.000(2004) civarında olduğu belitiliyor. Şehir Olza Nehri kıyısında uzanıyor.
Ciezyn aslında bölünmüş bir şehir. Şehrin diğer bölümü Çek cumhuriyeti içinde yer alıyor ve Cesky Tesin olaran isimlendiriliyor.
Şehrin bölünme kararı ilk olarak Temmuz 1920'de Spa Konferansında alınmış. Ekim 1938 yılında Polonya Cesky Tesin bölgesini işgal edince şehir tekrar birleşmiş. 2. Dünya Savaşı'ndan sonra sınırların 1920 yılındaki durumuna döndürülmesi kararlaştırılmış.
2004 yılında Polonya'nın Avrupa Birliği'ne girmesiyle sınır kontrolleri kaldırılmış.


Ciezyn'e gittiniğinizde polonya'nın bir şehrine değil de başka bir ülkeye gitmiş gibi hissediyorsunuz. Bölgenin sık sık el değiştirmesi, çek cumhuriyeti sınırında olması, daha önce avusturya hakimiyetinde kalması gibi böyle hissetmenize neden oluyor.

Çok büyük bir yerleşim birimi olmasa da, şehir meydanı, mağazalar, publar gibi gidebileceğiniz yerler var.

En önemlisi de yürüyerek sınırı geçebiliyor ve ülke değiştirebiliyor olmanız. Olza nehrinin üzerindeki köprüden geçiyorsunuz ve tabelalar, insanlar, para birimi değişiyor. Çok farklı hissetmenize sebep oluyor bu durum:)

Cesky Tesin ilginç bir şekilde Ciezyn'den çok daha ucuz. 18 zl(10 ytl) karşılığında 2 tane leziz kahve(cappucino, expresso) ve 2 tane bira içebiliyorsunuz. Bira çek cumhuriyeti'nde daha leziz ve daha ucuz. Birasever arkadaşlara duyurulur :)
Köprünün hemen yanından bulunan Free shop'tan arzu ettiğiniz şeyleri alabilirsiniz.
Yine köprünün hemen yanında bulunan bir Çin mağazısında çekik gözlü, çekçe konuşan kızları görüp şaşırabilir, 2 zl(1,1 ytl) karşılığında bir eldiven satın alıp çok şaşırabilirsiniz :)

English Translation:
Ciezyn is in the Silesian Voivodeship and on the border of Cezch Republic. The population is nearly 36.000(2004). Ciezyn lies on the Olza River.
Actualy Ciezyn is a divided city. The other part of the City is in Czech Republic and it's called Cesky Tesin.
The decision for division was first in July 1920, by the Spa Conference. In October 1938 both cities were joined together when Poland annexed Cezky Tesin. After the World War Second borders were returned to the state in 1920. In 2004 when Poland and Czech Republic joined the European Union the border controls were abolished.
When You go to Ciezyn, you feel you are in a different country. Ciezyn was maganed by different countries in the history. So I think being on the border of Czech of Ciezyn and being managed by Austria of Ciezyn causes this feeling.
Unless It is not a very big city you can go to town square, shops, boutiques and pubs.
The important point that you can pass the border by walk and you can change country. You pass the bridge on the River Olza and everything is changing, signboards, people, currency. And you feel very different, very fantastic:)
It is interesting that Cesky Tesin is so cheaper than Poland. You may drink 2 delicious coffee(cappucino, expresso) and 2 beers and you pay just 18 zl(4,8 euro). In the Czech Republic beer is more delicious and cheap. Annocument for beer people :)
There is a freeshop next to the bridge. You may buy whatever you want.
Also there is a chinese shop next to bridge. You can see slant eyed girls, you can buy a pair of gloves with just 2 zlt(0,55 euro) and you can be so suprised :))

Büyük Haritayı Görüntüle